Günden Kalanlar...
Üzerimde etkisi olan filmlerden biri olan Günden Kalanlar yalnızca konusu ve anlatım dili ile değil, aynı zamanda Anthony Hopkins ve Emma Thompson’ın harika oyunculuklarıyla da aklımda kalmıştı. Kazuo Ishiguro’nun bu romanını okuma fırsatını bir türlü yakalayamamıştım. Bir iki defa başlayıp devamını getiremediğim romanı birkaç gün içinde bitirdim. Kitap da, film de aynı gibi.
Yazar Japon kökenli bir İngiliz. Roman
çok ağır ilerliyor ve geriye dönük anılar ve baş uşağın yaptığı yolculuk
boyunca bunları hatırlaması ile ilerliyor. Romanın büyük bölümü sıkıcı ama
anlattıklarından ziyade göstermedikleri, ima ettiği, bilinçli örttüğü her şey
romanı sıra dışı yapıyor. Yazarın baş uşak figürünün temsil veya tip olduğunu,
gerçekte her birimizin Stevens gibi sadece yaptığımız işi iyi yapmaya ve bize
emredilenleri yerine getirmekle meşgul olduğumuzu söylediği bir röportajına
denk gelince roman üzerinde konuşan ve yazanların ne kadar eksik
değerlendirdiğini fark ettim. Çökmekte olan İngiliz aristokrasinin büyük bir malikânesindeki
olayları bu kadar naifçe anlatım zaten bir zaman kaybı olurdu.
“Eninde sonunda her şey işverenine
hizmet etmekle ilgiliydi, katkılarının nasıl kullanılacağını sorgulamanın onu
aşacağını düşünüyordu. Ama bu durum hepimizi katkılarımızın onaylamadığımız bir
şekilde kullanılmış olduğunu fark eder hale getiriyor. Ama çoğumuz için bu
kaderimiz. Küçük dünyalarda yaşıyoruz. Genelde seçme şansımız olmuyor.(…)“baş
uşak olmaktaki politik ve ahlaki durum, hepimiz bir anlamda baş uşağız. Ve
hepimiz birer İngiliz baş uşağız, çünkü hepimiz az ya da çok duyguların
dünyasından duyguların âleminden korkuyoruz.”
Kazuo Ishigure bu çarpıcı sözleri 2017
yılında Toronto Film Festivalinde söylemiş. Romanın örtük anlam yapısını faş
eylemiş yazar. Kitap arka kapağındaki yazıların kitabı ne kadar eksik kaldığı,
kitabı büsbütün anlatmadığını anlıyoruz buradan.
Politik eleştiri modern edebiyatın temel
temalarından aslında. Yani yazar bunları söylemese bile birileri romanın gizil
imalarını ortaya çıkarabilirdi, belki de çıkarılmıştır da bizim haberimiz
yoktur.
Dönersek içeriğe, yarım bırakılmış,
dilinin ucuna gelmiş, kıyısından dönülmüş bir yaşam hikâyesi var romanda.
Ben kendi mesleğine dalıp gitmiş,
çocuklarının büyümesini, karısının gündelik sancılarını görmezden gelerek veya
ana-babasını görmeden onlara bir yardımı dokunmadan sadece kendi dünyasında
yaşayıp gidenlerin kırık hikâyesini gördüm Günden
Kalanlar’da.
Hayat günlerin içinden geçerek oluşuyor.
Günlere dikkat etmeden hayata dikkat edemezsin. Hayat hep bir yarım
bırakılmışlar hissiyle doludur.
Tamlık, bitmişlik bizim dünyamıza
yabancı. Geçmişten bugüne devam eden izlek biyografimizin günlerinde saklıdır.
Günlerini düzen sokmadan hayatını düzenlemezsin.
Günden Kalanlar hayatımızdır.
Yorumlar
Yorum Gönder