Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Günden Kalanlar...

  Üzerimde etkisi olan filmlerden biri olan Günden Kalanlar yalnızca konusu ve anlatım dili ile değil, aynı zamanda Anthony Hopkins ve Emma Thompson’ın harika oyunculuklarıyla da aklımda kalmıştı. Kazuo Ishiguro’nun bu romanını okuma fırsatını bir türlü yakalayamamıştım. Bir iki defa başlayıp devamını getiremediğim romanı birkaç gün içinde bitirdim. Kitap da, film de aynı gibi. Yazar Japon kökenli bir İngiliz. Roman çok ağır ilerliyor ve geriye dönük anılar ve baş uşağın yaptığı yolculuk boyunca bunları hatırlaması ile ilerliyor. Romanın büyük bölümü sıkıcı ama anlattıklarından ziyade göstermedikleri, ima ettiği, bilinçli örttüğü her şey romanı sıra dışı yapıyor. Yazarın baş uşak figürünün temsil veya tip olduğunu, gerçekte her birimizin Stevens gibi sadece yaptığımız işi iyi yapmaya ve bize emredilenleri yerine getirmekle meşgul olduğumuzu söylediği bir röportajına denk gelince roman üzerinde konuşan ve yazanların ne kadar eksik değerlendirdiğini fark ettim. Çökmekte olan İngil...

Günden Kalanlar…

Üzerimde etkisi olan filmlerden biri olan Günden Kalanlar yalnızca konusu ve anlatım dili ile değil, aynı zamanda Anthony Hopkins ve Emma Thompson’ın harika oyunculuklarıyla da aklımda kalmıştı. Kazuo Ishiguro’nun bu romanını okuma fırsatını bir türlü yakalayamamıştım. Bir iki defa başlayıp devamını getiremediğim romanı birkaç gün içinde bitirdim. Kitap da, film de aynı gibi. Yazar Japon kökenli bir İngiliz. Roman çok ağır ilerliyor ve geriye dönük anılar ve baş uşağın yaptığı yolculuk boyunca bunları hatırlaması ile ilerliyor. Romanın büyük bölümü sıkıcı ama anlattıklarından ziyade göstermedikleri, ima ettiği, bilinçli örttüğü her şey romanı sıra dışı yapıyor. Yazarın baş uşak figürünün temsil veya tip olduğunu, gerçekte her birimizin Stevens gibi sadece yaptığımız işi iyi yapmaya ve bize emredilenleri yerine getirmekle meşgul olduğumuzu söylediği bir röportajına denk gelince roman üzerinde konuşan ve yazanların ne kadar eksik değerlendirdiğini fark ettim. Çökmekte olan İngiliz ari...

Sıcaklar, Tecrübe Falan

Denizin ortasındayım sanki. Ne ileriye gidecek isteğim ne de geriye dönecek gücüm var. Yalnızca ortasında bekliyorum. Rüzgâr ve dalgaların insafına kalmışım. Biliyorsun bir tarafın hep karanlık kalacak, öte tarafın diğerini bastırırcasına neşe ve umut var olacak. Bu böyle. Sarkaç gibi. Mutlu zamanların da mutsuz zamanların da senin. Ne kaçıp gideceksin ne de durup tüm gücünle mücadele etme motivasyonun olacak. Gelmişiz madem yaşayıp gidelim diyeceksin, bir süre sonra. Kırk dereceyi bulan sıcaklarla öğle sonralarında ortalığı sessizliğe bürünüyor. Ne insanlar, ne hayvanlardan ses yok. Hayatın verilmiş bir anlamı yok ve biz onu bulmaya uğraşırsak bu iş kolay değil. Kavuran yaz sıcağında canım hiç hayatın anlamıyla falan uğraşmak istemiyor. Ne ise ne. Geçen Cuma yine bu cafeteryada yazdıklarımı yanlışlıkla silmiştim. Zaten zor yazdığım yazılardan birinin kaybolmasına canım sıkıldı. Yazıya ara vermek bir yazar için yemeğe ara vermek gibidir, asla bisiklet kullanmaya ara vermek ...

Keşif sanatı

Eskiden uykuyu severdim ve gün içinde mutlaka uyurdum. Yıllar geçti artık uyumaya fırsatım yok. Giderek uyku düzenim bozuldu ve eskisi gibi kaliteli uyuyamıyorum. Pandemiden önce fakültede derslerimin yoğun olduğu günlerde öğle araları odamdaki kanepede biraz uyurdum. Çocukluk yıllarımda bize uyumanın iyi bir şey olmadığı söylenirdi. Dini eğitim çevrelerinde geçen dönemlerinde hocalar uykuyu berbat bir şey olarak anlatırlar, uyuyan insanları da kötülerlerdi. Zaman geçti, dünya başka dünya oldu, bilgilerimiz değişti. Uyumak insanın ruhsal ve bedensel sağlığı korunmasını sağlayan elzem bir eylemdir. Uzmanlar günde yedi sekiz saat uyumanın özellikle gece saatlerinde uyumanın insan sağlığına katkıları inanılmaz. Cep telefonlarımızı şarj etmek gibidir uyku. Uzun yolculukta kullandığımız aracımızın motorunu durdurup, şoförün de dinlendiği mola gibidir uyku. Uykuya ne kadar övgü düzsek azdır. Geçmişin yanlışlarını şimdi düzeltmeye çalışıyoruz. Bu arada dün çocuğun yüzme dersin...

Eylülde Görüşürüz

  Son torbaları da kamyonetin arkasına attıktan sonra bana eyvallah diyerek, şoför koltuğuna geçip, motorun gürleyen sesinin arasında uzaklaştı. Baharın son günlerinde dağa uzanan yamaçlarda yeşil, yer yer renkli manzara birkaç haftaya bastıran sıcaklarla sararıp yok olacak. Sanki aylar öncesinin yeşil otları, sarıdan mora renkleri hiç olmamış gibi hep kupkuru bir toprak parçası. İnsanlar da böyledir. Yaşarlar, önemli gördükleri işleri, unvanları, evleri, arabaları markalı kıyafetleri vardır. Gün gelir, her şey değişir, etrafındaki insanlar azalır, yalnızlaşır, küçülerek yok olursun. En fazla birkaç aylık sürecek manzara yok olur gider. Bir insanda yaşayacağı altmış yetmiş neyse ömürle varlığını sürdürür ve ışığı söner. Evrende insanın ömrü, sararan otlardan çok daha kısadır. Bu böyledir. Günler günlere, mevsimler mevsimlere dönüşe dönüşe doğanın döngüsü devam edecek, bir insanoğlunun eli değmezse. Uzun bir zaman, yaz boyunca gelmeyecek, sabahları korna seslerini duymayacak...

Gelip geçerken...

Zaman geçiyor ve dedikleri gibi de acımasız. hayır hayır bu kadar da iç karartıcı değil. Aliya'nın sözü aklıma geldi: "Hayat kısa değil, ben onu oldukça uzun buluyorum" yine yaz geldi. günler gelip geçecek. Aynı işler günlerce ve defalarca yapılacak. güzel günler de, güzel olmayan günler de olacak. sessizce her şeye alışıyor ve hazırlanıyoruz. hayat bizi yavaş yavaş götüreceğe yere ayarlıyor. değişim ve direnç  yan yana hep bir mücadele bitmeyen.