Kayıtlar

Günden Kalanlar...

  Üzerimde etkisi olan filmlerden biri olan Günden Kalanlar yalnızca konusu ve anlatım dili ile değil, aynı zamanda Anthony Hopkins ve Emma Thompson’ın harika oyunculuklarıyla da aklımda kalmıştı. Kazuo Ishiguro’nun bu romanını okuma fırsatını bir türlü yakalayamamıştım. Bir iki defa başlayıp devamını getiremediğim romanı birkaç gün içinde bitirdim. Kitap da, film de aynı gibi. Yazar Japon kökenli bir İngiliz. Roman çok ağır ilerliyor ve geriye dönük anılar ve baş uşağın yaptığı yolculuk boyunca bunları hatırlaması ile ilerliyor. Romanın büyük bölümü sıkıcı ama anlattıklarından ziyade göstermedikleri, ima ettiği, bilinçli örttüğü her şey romanı sıra dışı yapıyor. Yazarın baş uşak figürünün temsil veya tip olduğunu, gerçekte her birimizin Stevens gibi sadece yaptığımız işi iyi yapmaya ve bize emredilenleri yerine getirmekle meşgul olduğumuzu söylediği bir röportajına denk gelince roman üzerinde konuşan ve yazanların ne kadar eksik değerlendirdiğini fark ettim. Çökmekte olan İngil...

Günden Kalanlar…

Üzerimde etkisi olan filmlerden biri olan Günden Kalanlar yalnızca konusu ve anlatım dili ile değil, aynı zamanda Anthony Hopkins ve Emma Thompson’ın harika oyunculuklarıyla da aklımda kalmıştı. Kazuo Ishiguro’nun bu romanını okuma fırsatını bir türlü yakalayamamıştım. Bir iki defa başlayıp devamını getiremediğim romanı birkaç gün içinde bitirdim. Kitap da, film de aynı gibi. Yazar Japon kökenli bir İngiliz. Roman çok ağır ilerliyor ve geriye dönük anılar ve baş uşağın yaptığı yolculuk boyunca bunları hatırlaması ile ilerliyor. Romanın büyük bölümü sıkıcı ama anlattıklarından ziyade göstermedikleri, ima ettiği, bilinçli örttüğü her şey romanı sıra dışı yapıyor. Yazarın baş uşak figürünün temsil veya tip olduğunu, gerçekte her birimizin Stevens gibi sadece yaptığımız işi iyi yapmaya ve bize emredilenleri yerine getirmekle meşgul olduğumuzu söylediği bir röportajına denk gelince roman üzerinde konuşan ve yazanların ne kadar eksik değerlendirdiğini fark ettim. Çökmekte olan İngiliz ari...

Sıcaklar, Tecrübe Falan

Denizin ortasındayım sanki. Ne ileriye gidecek isteğim ne de geriye dönecek gücüm var. Yalnızca ortasında bekliyorum. Rüzgâr ve dalgaların insafına kalmışım. Biliyorsun bir tarafın hep karanlık kalacak, öte tarafın diğerini bastırırcasına neşe ve umut var olacak. Bu böyle. Sarkaç gibi. Mutlu zamanların da mutsuz zamanların da senin. Ne kaçıp gideceksin ne de durup tüm gücünle mücadele etme motivasyonun olacak. Gelmişiz madem yaşayıp gidelim diyeceksin, bir süre sonra. Kırk dereceyi bulan sıcaklarla öğle sonralarında ortalığı sessizliğe bürünüyor. Ne insanlar, ne hayvanlardan ses yok. Hayatın verilmiş bir anlamı yok ve biz onu bulmaya uğraşırsak bu iş kolay değil. Kavuran yaz sıcağında canım hiç hayatın anlamıyla falan uğraşmak istemiyor. Ne ise ne. Geçen Cuma yine bu cafeteryada yazdıklarımı yanlışlıkla silmiştim. Zaten zor yazdığım yazılardan birinin kaybolmasına canım sıkıldı. Yazıya ara vermek bir yazar için yemeğe ara vermek gibidir, asla bisiklet kullanmaya ara vermek ...

Keşif sanatı

Eskiden uykuyu severdim ve gün içinde mutlaka uyurdum. Yıllar geçti artık uyumaya fırsatım yok. Giderek uyku düzenim bozuldu ve eskisi gibi kaliteli uyuyamıyorum. Pandemiden önce fakültede derslerimin yoğun olduğu günlerde öğle araları odamdaki kanepede biraz uyurdum. Çocukluk yıllarımda bize uyumanın iyi bir şey olmadığı söylenirdi. Dini eğitim çevrelerinde geçen dönemlerinde hocalar uykuyu berbat bir şey olarak anlatırlar, uyuyan insanları da kötülerlerdi. Zaman geçti, dünya başka dünya oldu, bilgilerimiz değişti. Uyumak insanın ruhsal ve bedensel sağlığı korunmasını sağlayan elzem bir eylemdir. Uzmanlar günde yedi sekiz saat uyumanın özellikle gece saatlerinde uyumanın insan sağlığına katkıları inanılmaz. Cep telefonlarımızı şarj etmek gibidir uyku. Uzun yolculukta kullandığımız aracımızın motorunu durdurup, şoförün de dinlendiği mola gibidir uyku. Uykuya ne kadar övgü düzsek azdır. Geçmişin yanlışlarını şimdi düzeltmeye çalışıyoruz. Bu arada dün çocuğun yüzme dersin...

Eylülde Görüşürüz

  Son torbaları da kamyonetin arkasına attıktan sonra bana eyvallah diyerek, şoför koltuğuna geçip, motorun gürleyen sesinin arasında uzaklaştı. Baharın son günlerinde dağa uzanan yamaçlarda yeşil, yer yer renkli manzara birkaç haftaya bastıran sıcaklarla sararıp yok olacak. Sanki aylar öncesinin yeşil otları, sarıdan mora renkleri hiç olmamış gibi hep kupkuru bir toprak parçası. İnsanlar da böyledir. Yaşarlar, önemli gördükleri işleri, unvanları, evleri, arabaları markalı kıyafetleri vardır. Gün gelir, her şey değişir, etrafındaki insanlar azalır, yalnızlaşır, küçülerek yok olursun. En fazla birkaç aylık sürecek manzara yok olur gider. Bir insanda yaşayacağı altmış yetmiş neyse ömürle varlığını sürdürür ve ışığı söner. Evrende insanın ömrü, sararan otlardan çok daha kısadır. Bu böyledir. Günler günlere, mevsimler mevsimlere dönüşe dönüşe doğanın döngüsü devam edecek, bir insanoğlunun eli değmezse. Uzun bir zaman, yaz boyunca gelmeyecek, sabahları korna seslerini duymayacak...

Gelip geçerken...

Zaman geçiyor ve dedikleri gibi de acımasız. hayır hayır bu kadar da iç karartıcı değil. Aliya'nın sözü aklıma geldi: "Hayat kısa değil, ben onu oldukça uzun buluyorum" yine yaz geldi. günler gelip geçecek. Aynı işler günlerce ve defalarca yapılacak. güzel günler de, güzel olmayan günler de olacak. sessizce her şeye alışıyor ve hazırlanıyoruz. hayat bizi yavaş yavaş götüreceğe yere ayarlıyor. değişim ve direnç  yan yana hep bir mücadele bitmeyen.    

Günler Bildiğiniz Gibi Geçiyor

Geçmişin geçmişte kalmadığını bugüne yön verdiğini,  geleceğe de etkilerinin olacağını düşünürüz. Geçmişin günleri nasıl geçiyordu acaba: daha yavaş mı daha hızlı mı? Pencerenden serin hava geliyor. Mutfakta televizyondan sesler geliyor. Dışarıdan çocuk sesleri geliyor. Sıcak yaz gecelerinin uzayan gece oturmalarının gürültüleri geliyor. Berjer koltuğuma gömüşmüş kulağım podcast olarak kullandığım youtube'da, elimde kitap okumaya çalışıyorum. İçeriden sesler geliyor. Hava sıcak. Herkes gizliden gizliye eylüle girişle başlayacak sonbahara hazırlanıyor,  en azından ben durumdayım. Yaklaşan fırtına. Evler tutuluyor, okullar seçiliyor. Kışa hazırlık diye bir şey vardı bir zamanlar. Bulgur kaynatılır, kurutulur ve öğütülür. Bu işi herkes aynı zamanda birlikte yapardı. Önce salça, sonra  tarhana ve kurutmalıklar. Şimdilerde tatil gibi görülen yaz, bir zamanlar kışa hazırlıkla geçerdi. Şimdi marketlerde her şey her mevsim var. Hep yaz. Mutluluk nedir sorusunu böyle cevaplamıştı ...

Müflis Tacirin Eski Defterleri: Sevmek kolay, yüzleşmek zordur

Bir Türkiye pratiği: Geçici çözümler, kalıcı sorunlar doğurur. ... Asıl meselemiz konuştuklarımız değildir çoğu zaman, konuşmadıklarımızdır.  ... Mutlu insan yoktur, mutlu görünen/sandığın insan vardır.  ... Kısır döngü/m/üz: Bir şeyler yapmak istemek ama yapadurduğunu yapmaktan başka bir şey de yapamamak. ... En berbat kötülük, iyiliği kendine kamuflaj eden kötülüktür. İçimize çektiğimiz hava kadar yaygın ve dikkat çekmeyecek kadar masumdur. İnsan insanı içten içe çürütür böyle. ... Hayatımız hep şu minvalde: "Ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim" ... Birinin geçmişine ve geleceğine bakıldığında sanki seçim yapabileceği çok yolu varmış sanırız. Oysa insanın karşısına her zaman seçebileceği iki yol çıkar ve şartların ağır baskısıyla birini seçmek zorunda kalır. Pek azı bu ağır şartlardan etkilenmeksizin gerçekten istediğini seçer. ... Sevmek kolay, yüzleşmek zordur. ... İlgisizlik de eleştiridir, hem de derin bir eleştiridir. ... Hep gittiği yerde olmak kolay değil. ...

Yağmurlu Bir Günden Notlar

  Yine yağmurlu bir cumartesi günü. İnce, yoğun bir sağanak yağmur var. Yağmurlu havaları eğer dışarıda işim gücüm yoksa severim. Yazmak, okumak ve tembellik etmek en çok bugünlere yakışıyor. Dışarıda akıp giden hayat biraz duralıyor. Kimse, çay bahçesinde, piknikte, yolda parkta falan değil. Herkesin en azından birçoğunun evinde olduğunu bilirsin. Bütün bunlar psikolojik olduğunu da bilirsin. Havalarda, mevsimde, yolda gördüğün insanlarda ve okuduklarında, izlediklerinde etki yapan psikolojiktir, duygulardır.    Gerçeklik az değişir. Duygular, hisler, hazlar, zevkler, moral bozukluklar, mutsuzluklar duygusaldır. Yani geçicidir. Eskiler boşuna dememişler: Ne gam baki, ne dem baki diye. Şairler mevsimlerin insanlara etkisini hatırlatır dururlar. Bence bunlar hep, yoldan çıkmaya yatkın olanların uydurdukları bir şey. Zaten yoldan çıkmaya, gevşemeye, serkeşliğe, serseriliğe istidadı vardır insanın da, kendine bir kulp arar ve bulur. Bize iyi gelir bu....

Bunaltıcı Sıcağın Yaptığı

  Bunaltıcı sıcak, her şeyi kavuruyor: ağaçları, evlerin çatılarını, arabaları, asfaltı… Mutfakta çay demleniyor. Çay sıcak, hava sıcak, hayatımız da. Yaz sıcağında soğuk şeyler, dondurma, soğuk içecekler belki buzdolabına saatler önce dilimlenerek soğumaya bırakılmış kavun veya karpuz olabilir. Hayır, havanın sıcak olması çay içmeye engel değil. Israr ediyor. Bardağın içine birkaç tane buz parçası atarak yudumladığı limonatayı gösteriyor. Hayır, bu saatte asla böyle şeyler canım istemez. Temmuz sıcağında olsak bile, bu saatte canım yalnızca çay ister. Değişime ihtiyacın var diyor. Alışkanlıklarının esiri olmuşum, gerçeklik algım da esaret altındaymış. Düşüncelerinde değil ama davranışların ve yaşam pratiklerin fazla muhafazakâr diyor. Ben itiraz etmeye hazırlanırken, kendi bardağıma çelik demlikte demlediğim çaydan koyuyorum. Aradığım tadı bulduğuma, gösterişsiz bir sevgi iklimime kavuştuğuma memnunum. Çöl sıcaklarının bütün Ege bölgesini içine alacağın...