Kayıtlar

Günler Bildiğiniz Gibi Geçiyor

Geçmişin geçmişte kalmadığını bugüne yön verdiğini,  geleceğe de etkilerinin olacağını düşünürüz. Geçmişin günleri nasıl geçiyordu acaba: daha yavaş mı daha hızlı mı? Pencerenden serin hava geliyor. Mutfakta televizyondan sesler geliyor. Dışarıdan çocuk sesleri geliyor. Sıcak yaz gecelerinin uzayan gece oturmalarının gürültüleri geliyor. Berjer koltuğuma gömüşmüş kulağım podcast olarak kullandığım youtube'da, elimde kitap okumaya çalışıyorum. İçeriden sesler geliyor. Hava sıcak. Herkes gizliden gizliye eylüle girişle başlayacak sonbahara hazırlanıyor,  en azından ben durumdayım. Yaklaşan fırtına. Evler tutuluyor, okullar seçiliyor. Kışa hazırlık diye bir şey vardı bir zamanlar. Bulgur kaynatılır, kurutulur ve öğütülür. Bu işi herkes aynı zamanda birlikte yapardı. Önce salça, sonra  tarhana ve kurutmalıklar. Şimdilerde tatil gibi görülen yaz, bir zamanlar kışa hazırlıkla geçerdi. Şimdi marketlerde her şey her mevsim var. Hep yaz. Mutluluk nedir sorusunu böyle cevaplamıştı ...

Müflis Tacirin Eski Defterleri: Sevmek kolay, yüzleşmek zordur

Bir Türkiye pratiği: Geçici çözümler, kalıcı sorunlar doğurur. ... Asıl meselemiz konuştuklarımız değildir çoğu zaman, konuşmadıklarımızdır.  ... Mutlu insan yoktur, mutlu görünen/sandığın insan vardır.  ... Kısır döngü/m/üz: Bir şeyler yapmak istemek ama yapadurduğunu yapmaktan başka bir şey de yapamamak. ... En berbat kötülük, iyiliği kendine kamuflaj eden kötülüktür. İçimize çektiğimiz hava kadar yaygın ve dikkat çekmeyecek kadar masumdur. İnsan insanı içten içe çürütür böyle. ... Hayatımız hep şu minvalde: "Ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim" ... Birinin geçmişine ve geleceğine bakıldığında sanki seçim yapabileceği çok yolu varmış sanırız. Oysa insanın karşısına her zaman seçebileceği iki yol çıkar ve şartların ağır baskısıyla birini seçmek zorunda kalır. Pek azı bu ağır şartlardan etkilenmeksizin gerçekten istediğini seçer. ... Sevmek kolay, yüzleşmek zordur. ... İlgisizlik de eleştiridir, hem de derin bir eleştiridir. ... Hep gittiği yerde olmak kolay değil. ...

Yağmurlu Bir Günden Notlar

  Yine yağmurlu bir cumartesi günü. İnce, yoğun bir sağanak yağmur var. Yağmurlu havaları eğer dışarıda işim gücüm yoksa severim. Yazmak, okumak ve tembellik etmek en çok bugünlere yakışıyor. Dışarıda akıp giden hayat biraz duralıyor. Kimse, çay bahçesinde, piknikte, yolda parkta falan değil. Herkesin en azından birçoğunun evinde olduğunu bilirsin. Bütün bunlar psikolojik olduğunu da bilirsin. Havalarda, mevsimde, yolda gördüğün insanlarda ve okuduklarında, izlediklerinde etki yapan psikolojiktir, duygulardır.    Gerçeklik az değişir. Duygular, hisler, hazlar, zevkler, moral bozukluklar, mutsuzluklar duygusaldır. Yani geçicidir. Eskiler boşuna dememişler: Ne gam baki, ne dem baki diye. Şairler mevsimlerin insanlara etkisini hatırlatır dururlar. Bence bunlar hep, yoldan çıkmaya yatkın olanların uydurdukları bir şey. Zaten yoldan çıkmaya, gevşemeye, serkeşliğe, serseriliğe istidadı vardır insanın da, kendine bir kulp arar ve bulur. Bize iyi gelir bu....

Bunaltıcı Sıcağın Yaptığı

  Bunaltıcı sıcak, her şeyi kavuruyor: ağaçları, evlerin çatılarını, arabaları, asfaltı… Mutfakta çay demleniyor. Çay sıcak, hava sıcak, hayatımız da. Yaz sıcağında soğuk şeyler, dondurma, soğuk içecekler belki buzdolabına saatler önce dilimlenerek soğumaya bırakılmış kavun veya karpuz olabilir. Hayır, havanın sıcak olması çay içmeye engel değil. Israr ediyor. Bardağın içine birkaç tane buz parçası atarak yudumladığı limonatayı gösteriyor. Hayır, bu saatte asla böyle şeyler canım istemez. Temmuz sıcağında olsak bile, bu saatte canım yalnızca çay ister. Değişime ihtiyacın var diyor. Alışkanlıklarının esiri olmuşum, gerçeklik algım da esaret altındaymış. Düşüncelerinde değil ama davranışların ve yaşam pratiklerin fazla muhafazakâr diyor. Ben itiraz etmeye hazırlanırken, kendi bardağıma çelik demlikte demlediğim çaydan koyuyorum. Aradığım tadı bulduğuma, gösterişsiz bir sevgi iklimime kavuştuğuma memnunum. Çöl sıcaklarının bütün Ege bölgesini içine alacağın...

Bana sıradanlığı verin, siz istediğiniz olağanüstü günlerde kalın

  Günlerin içini anlamlı ve hatırası ile yaşayarak doldurmak kolay değildir, ama mümkündür aynı zamanda. Basitliğin arkasında derinlik vardır. Derinliğin ardında da basitlik. Böyle söylemek kolay görünür. Altını doldurmak, eksi ve artısı ile ele almak da kolay değildir. Başlık doğa uyanırken diye kalmış. Şimdi yazının devamında göreceğiz başlığın ne olduğunu. Yazdıkça açılırsın diyen de yok. Ama kulaklarıma böyle sesler geliyor. Geçende başlığını koyduğun ama yazısını yazamadığım, öylece duran bir yazı. Yazdıklarımız içimize sinmeyebilir, en azından istediğimiz kıvamda olmayabilir. Yazmak yüzmek gibi ancak devamlı yüzme yaparak daha iyi yüzmeyi öğrenmeye benziyor. Yazmak temel bir uğraş haline getirilmeden ustalaşmaya izin vermez. Yine başka uğraşlarda olduğu gibi yazmak da kendinizi ona vermeden yapılabilecek bir iş değil. Etrafımızda olup bitenlere, gördüklerimize, duyduklarımıza, okuduklarımıza nasıl baktığımızda saklı yazma becerisi. Her şeye alıp-satıla...

Ne oluyor, Nasılsınız?

Sabah uzaktan gördüm. Sessiz ve yorgun görünüyor, biraz yaşlanmış mı? sosyal medya çağında insanların yaşlanmalarını daha çabuk fark ediyoruz. son zamanlarda kaç kişiyi böyle gördüm. belki bu sadece bir his. belki fazla dikkatten kaynaklanıyor. Dışarıda dikkat kesildiklerimiz şeylerin nedeni kendimizde saklı. zihnimiz, hislerimiz ve sorunlarımız bizim çekicimiz.  önüne bak, işine bak ve gözün yolda olsun. bu tavsiyelere uymak isteyenlere fırsat veriliyor mudur? ... Akşamın havası farkıdır, sabahın havası farklıdır. Mayıs sabahı farklıdır, ekim sabahı faklıdır. hem istediğimiz hem istemediğimiz zamanın akıp gitmesi bazen mutluluğu bitirir, bazen de acıları. güzdür, bahardır, sabahtır akşamdır, içimizdeki ben hep aynıdır. yağmurda, rüzgarda karda fırtınada bir ağaç nasılsa insan da öyledir. içimizdekilerle dışımızdakilerin kavgasında tarafımız belli olsun. ... Haber izlemeyip, sosyal medyadan uzak durunca insan kazandığı dinginlikle kendi içine bakmayı, etrafına odaklanmayı öğreniyor...

Notlar

  “Kişi kendi zaaflarını gizlemeden yaşamasını öğrenir” diyor Baykan Sezer, yatılı okumak için: “bence bu insanın kendi kendisiyle barışık olması için çok önemlidir. Yine başkalarının zayıf yönlerini bilseniz bile bundan yararlanmamayı Galatasayar’da yatılı okuduğum sıralarda öğrendim.”    Adam kendisiyle konuşur gibi sessizce söylendi: "Ah nasıl olur iki yıl önceki bir olayı, bir kişi değil, birçok kişi geçen yıl diye hatırlıyor. Oysa benim için zaman kutsaldır. Her vakti zerresine kadar yaşar ve hatırlarım." devam etti: Şaşırıyorum işte buna: İnsanlar farkında olmadan yirmilerine, otuzlarına, kırklarına adım atıyorlar da ruhları bile duymuyor. Sanırım bu benim için, suyun altında nefes almadan durmaya çalışmaya benziyor. Ondandır kendim için fazla yaşamaz diyorum. Arkamdan denilmesi muhtemel bir söz şu olmalı “ona ölüm yakıştı” Yağmur başlamasa susmaya niyeti yoktu.  Böyle yaşamak kolay değil. Yani bir iç-dünyayı yazarak yaşamaktan bahsediyorum. Yazarak yaş...

Sonbahar Esintileri

 Sonbahar günlerinde elime bir kitap alıp, kenara çekilip, dalıp gitmek sayfalar arasında.  Güneşin zorla ısıttığı öğle sonlarında zevk saatleri çok eskide kaldı. Rahmetli annem, çayı hazırlamış yanına bisküviler de var.  Ben kitapların dünyasından başımı içindeyken bile mutluluğun her anını hissettiğim annemin dünyasına çevirirdim. Neler konuşurduk, ben neler anlatırdım hatırlayamıyorum. Sonbaharın şimdi büyüsel gelen günlerinin en güzidesini o yıllarda yaşadım. Yıllar geçti.  İnsanlar teker teker gitti. Bahçe dağıldı. içimizde elimizde ne kaldıysa onunla yetinmeyi öğrendik. Önümden geçen kadın telefonda Allah her şeyin hayırlısını versin diyor. Görünüş itibari ile burjuva ve yaşça geçkin olmasına rağmen oldukça spor giyinmiş ve atik. Markalı ürünler kullanmak hangi ekonomik sınıfa mensup olduğunu gösteriyor. Bahar havası en mazbutu bile yoldan çıkaracak kadar çekici. Apartmanların sıralandığı ana caddenin arkasındaki müstakil evlerin bahçelerinden yayılan enfes ley...

Zamandan Kesitler

       Adımlarımın arası kısaldı. soluğum kabardıkça daha da kısaldı. Büyüklü küçüklü tepeleri bayırları aşarken, kafamı meşgul eden tasalar dertler de sıra sıra dizilip, işine sadık  titiz bir memur günlük rutinlerini yığılan dosyaları teker teker bitirmesi gibi elden geçiyor ve çözülüveriyordu. Soluksuz kalıp, altında dinlendiğim ahlat ağacının biçimsiz gövdesine yaslandığımda, ordan buradan fırlayan marazlıkların kurduklarımı kolayca yıkmaya başladığını görünce keyfim kaçtı. Ağacın ince dallarına iki serçenin    gelişi bile kaçan keyfimi getirmedi. Kuşların, börtü böceğin döşediği düş dünyası içinde kafamın meseleleri bu    güzellikleri bozan buldozerdi.  Bedenimle kafam, şu insanı çıldırtan ve kıskandıran güzelliklerle ben arasında bitmek bilmeyen savaşın yaralarını kabuklandırsın diye ağzımdan ara sıra kendiğiinden dökülürdü:  “kolay değil.”   ***   Derin bir sessizlik. Gecenin bir yarısı. Karşı dağlarda köylerin ölgü...

Günlük Yaşam Zevklerimizin Gücü

Günlük yaşamın küçük ayrıntılarında gizli yaşam zevkleri, hepten yorucu ve yıpratıcı  olduğu kadar aynı zamanda can sıkıcı temposu  içinde perdenin arasından sızan  bahar güneşinin iç ısıtıcı etkisine benzer bir canlılık veriyor. Çiğnediğimiz o kadar  keçiboynuzundan alacağımız azıcık tat bütün yorgunluğumuzu almasa da, yaşamak  ve ayakta kalacak kadar enerji sunuyor bize. Bizi mutlu kılan şeyler,  büyük beklentilerin  karşılanması ve gerçekleşmesi değil çoğu zaman, küçük ritüellerin tekrarlarının oluşturduğu  zevk anlarının zihnimizde yarattığı anımsanma zamanları.  Mesleki hayatın yıllar içinde dönüştürdüğü gittikçe çepeçevre bizi saran ritüeller yığının  aynı zamanda yaşam enerjimizin kaynağı olduğunu hemen fark edemeyiz. Sıkıcı ve  bıktırıcı bulduğumuz günlük hayat içten içe bize yerleştirdiği minik ayinler ile istesek de  elimizde fırsatlar geçse de kolay kolay terk edemediğimiz alışkanlıklar yığınıdır. İnsanların  ço...